Yorgunluk Denemelerim



        Bilmediklerimden biriktirdim  koca hayatı. Gözyaşı ve hüznün tamamladığı koca bir 24 yıl. Yolum kapalı, yolum her zamankinden zor görünüyor. Yollarım çakıl taşları biriktirmiş. İrili ufaklı, her bastığımda hatalarımı anımsadığım taşlar. Gerçi daha yaş 24 ve yapılacak yığınla hatam var. Biriktireceğim çok yanlış var ufukta. Ellerim yorgun evvelki günlerden. Sırtımda koca bir kambur, yükümü taşıyamadığımdan orada. Her gidişe, aktığında taşı bile boyayacak yaşlar saklamış gibiyim. Herkesten gizli ağladım yorgunluğumu...

        Uzun süre içinde hüzün kuşları saklayan biri olarak, bir güvercin nasıl ağırlanır bilmiyorum. Şu sıralar o güvercini rahat ettirme telaşı sarıyor içimi. Mevsimi geldiğinde kaçıp gidecek olduğunu bilmeme rağmen... Yakasına yapışıp da "bu mevsim benimle kal" demek de istemiyorum. Zamanı geldiğinde herkes gitmeli. Ötekileşmiş kaldırımlar, kaldırımlar basıp geçilen hüzün yumakları. Bir ayrılığın tonlarca ağırlığını taşır, çatlaklarına biriktirir koca güneşi. Kaldırımlar da yorgun, görmek isteyene...

        Zaman karanlık gibi, kalın eski zaman perdesi ve bir komedi oyuncusunun yalancı hüznünü hapsetmiş içine. Göğsümü bir açsam, bir atsam geçmiş izleri, o zaman ona da yer bulurum elbet. İki göz oda ve boylu boyunca uzanmış bir teras katı gibi. Bir kitabı sallandıra sallandıra götürüyorum sahil diplerine. Kelimeleri kardeşim gibi sahiplenmişim. Kelimeler nereden bakarsan bak tanıdık. Zaman yok... Zaman yutulmuş... Zaman dolu bir çuvalın dibinde saklanıyor... Zaman çok korkak...

        ◘ Fikrimin ince gülü...

        Bir şarkı çalınıyor inceden kulağıma. Toplu taşıma kentlerinde yaşanan yasak aşkların meyvesiydi bağırmak. Tutturmuş, alnına çektiği koca eşarbıyla kadın, sevmediği bir adama ağıtlar yakıyor. Bir yandan Ali sahilde balığını tutuyor, herkesten, her şeyden habersiz. İki boyalı, süslü laflar söylüyor gökyüzüne bakarak. Zaten Ali yarım asrı aşkın bir süredir göklerden eksik etmiyor bakışlarını. Saçlarını örmeyi özlediği karısının yaşları sanıyor sonbahar yağmurlarını.Ali oltasını tekrar atıyor asla yemediği balıkları tutmak arzusu ile denize. Ali de yorgun...

        Hava da sert bir rüzgar var.Attığı soğuk tokatlar ile bir nesli uyandırmak istercesine azimli. Seninle oturmuş bir sahil kentinde, iki göz odanın tartışmasına giriyoruz. Evin duvarlarını boyayamadıkça, aramıza ördüğümüz duvarlara bulut resimleri çiziyoruz. Teller örüyoruz zaman aktıkça araya... Aramızdaki mesafenin boşluklarından akıp gidiyor sevmediklerimiz. Sevmediklerimize yer açıyor, birbirimize hep doluyuz. Her sabah çıkarıyoruz sevdiğimiz işlerin üniformalarını. İşimize, ailemize, dostlarımıza, zamana, kaldırım taşlarına, biraz denize, üçüncü sınıf diyaloglara sığıyoruz belki ama bir birbirimize yetemiyoruz. Kamburumdaki ağırlık da artıyor, bu şehrin kalabalığı da sen gittiğinde. Ali yine her şeyden habersiz yiyemediği balıkları tutuyor. Artık içimde zaman gibi dayanılmaz oldun sen de. Zaten Ali de yorgun, ben de...


Yorumlar