Kitap Yorumu: Centilmen Piç 2: Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler



Herrrrrrkese merhaba!
(Cemal Can Canseven girişi yapayım dedim.)


Beni katır katur yiyen bir kitabı anlatmaya geldim. 21 gündür o beni dövüyor ben onu yiyorum derken kitap bitti! Aman yarep. Centilmen Piç serisi uzun bir süredir aklımdaydı. Bu yılın başında ilk kitabı okumuştum. Çok iyiydi! Ve kolay bir lokma olmayacağını biliyordum. Fakat serinin ikinci kitabı beni mahvetti. Yanlış anlaşılma olmasın. Çok severek okudum. Böyle okuma açlığımı doyurdu ama çok yordu. Bunun sebebini açıklayacağım.

"Kahretsin."

"Acaba bu haftaki dualarımızı ihmal mi ettik? Yoksa birimiz bir tapınakta falan mı osurdu?"

Öncelikle fantastik, gizem, aksiyon seven herkese öneririm. Ama bu türlerde birçok kitap okumuş, artık beklentisi tavan yapmış okurlara öneririm. Zira ağır bir seri. Okuması, sindirmesi zaman alıyor. Kitabın boyutunu da görünce ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bir oturuşta 150 sayfa gömeyim yapamıyorsunuz. Yani ben yapamadım. Araya 2-3 kitap da kattım. Yoksa kafayı yerdim. Bunun sebebi de seriye özel birçok terimin olması. Özellikle bu kitapta deniz terimleri çoook fazlaydı çünkü kitabın 3'te 2'si denizde geçiyor. Oy babam oy.

İlk kitapta Gri Kral ve baş belası büyücü Şahin ile olan entrika dolu olaylara şahit olmuştuk. Birçok kayıp da yaşanmıştı. Galdo-Calo ikizleri ve Böcek öldürülmüştü. Ekipten geriye Locke ve Jean kaldı. Macera onlarla devam ediyor. Acılarını kalplerine gömdüler ve dev bir hırsızlık yapmak için soluğu Tal Verrar şehrinde aldılar. En korunaklı, en görkemli ve en zengin Günahane'ye giderler ve hırsızlık ortamını yaratmaya başlarlar. Ama yine planlamadıkları şeyler olur. Bu sefer adeta şeytan üçgenine takılıyorlar.

Evet, olaylar üç bela şeklinde devam ediyor.

Birincisinde Requin belasıyla karşılaşıyorlar. Şehrin en güçlü adamlarından biri. Ondan habersiz kuş uçmuyor. Bizimkileri ensesinden tuttuğu gibi kendi işleri için kullanmaya başlıyor. Yardımcısı Selendri ile bu iki zeki ve kurnaz hırsızı dizginlemeye çalışıyor. Verdikleri bir görev sırasında Locke ve Jean kendini başka bir belanın içinde buluyor.

"Biliyor musun Locke," dedi Jean, sohbetvari bir ses tonuyla, "bir yerlerde yalnızca sıradan, basit maceralara atılan hırsızlar olduğuna inanmak istiyorum. Bugünlerde onlardan birkaçıyla tanışıp bu işin sırrını sorsak iyi olacak."

"Herhalde bunun gibi götoşlardan uzak durdukları içindir," dedi Locke, Arhon'u işaret ederek.

İkincisinde ise yaşlı ve sadist planlı Arhon ve sağ kolu Merrain'e esir oluyorlar. Valla bu yakalanma sahneleri çok iyiydi! Adamın planı jilet gibi işledi. Bizimkileri süper hazırlıksız yakaladı ve kendisine bağlamak için onları bir güzel zehirledi. Yaşamaları için belli aralıklarla Arhon'u görüp panzehiri almaları lazım. Arhon'u görmeleri için de elbette onun verdiği görevleri yerine getirmeleri gerekiyor. Locke, adeta arapsaçına dönecek planlar yapıp hem Requin'i hem de Arhon'u ayaküstünde uyutmaya çalışsa da Arhon'un planları çok daha farklıdır. Onları dev bir korsan hırsızlığı için deniz yolculuğuna gönderir.

Birkaç haftalık deniz eğitimi alan Locke ve Jean, kendini denizde bulur. Yanlarında danışacakları bir adam vardır ama olaylar elbette beklenmedik bir şekilde gelişiyor. Vurgun yiyorlar. Kitabın üçüncü ve en eğlenceli ve ağır geçen kısmı ise Kaptan Drakasha, Teğmen Delmastro ve ekibiyle karşılaşmalarıydı. Daha doğrusu dalaşmaları demeliydim. Hem çok komik diyaloglara şahit oldum hem de güzel bir aşk hikayesi okudum.
Ama aksiyon hiç durmadığı için güzel olaylardan çok yine entrika ve savaş sahneleri görüyoruz.

"Sen nereden çıktın böyle?"

"Bu civardan. Ordan burdan. Aslen anamın rahminden," dedi adam, halatları kesmeye devam ederken.

Sonu nasıl bitti derseniz, Locke yine şaşırttı. Hem okurları hem de Jean'i. Böyle Locke'un kıvrak zekasını çok seviyorum. Bu kitapta modunun düştüğü birçok yer vardı ama hep Jean onu ayağa kaldırdı. Şimdi o bir fedakarlık yapıyor ama bakalım sonucunda neler olacak.

Bir de kitabın başında bir sahne var. İnsanı aptala çeviren cinsten bir şey. Kitabın sonlarına doğru o sahnenin aslını okuyoruz. Baya kahkaha attım çünkü Locke gibi şoklanacaksınız. Ne diyeyim, Scott Lynch sağlam bir dünya yaramış, içini güzelce doldurmaya devam ediyor. 

Kitap beni çok yordu a dostlar! Üçüncü kitabı ne zaman okurum bilmiyorum. Bir de havalar güzelleştikçe daha hafif şeyler okumayı tercih ediyorum. Sanırım bir sonraki kitabı sonbaharda okurum. 

Kocaman sevgiler, öpücükler: Jane

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

İletişim