Korona Günlerine Uyan İki Kitap



Corona başladığından beri okuduğum kitaplardan ikisi -bilinçli bir tercih yapmamış olsam da- ancak bu kadar olur dedirtti bana. Sanki yıllar önce yazılmış olmasına rağmen bu kitaplar, bu günleri anlatıyorlardı. Oysa karantina döneminde kendimi oyalamak için okumaya yeltendiğim kitaplar, izlemeye kalkıştığım diziler hep anlamsız geliyor, kurguları gerçek hayatta yaşadığımız bu zorlu günlerde sanki sabun köpüğü gibi hissettiriyordu. Mesela herkesin salya sümük ağladığı, başka bir dönemde olsam biliyorum ki benim de ağlayacağım 6. Koğuş filmini fazla etkilenmeden izlemiştim. 

İşte bu ruh halinde iken okuduğum bu iki kitap kesinlikle diğerleri gibi değildi. Artık hiç bir kitap bana bu korona günlerinde bir şey katamaz düşüncesini yerle bir eden kitaplar. 

İlki Dino Bugatti’nin Tatar Çölü.

Okumaya başlamam evlere ilk kapandığımız zamana rastladı ve okudukça kalbim bir mengeneyle sıkıştığı için bir yanım elime almak istemezken bir yanım meraktan çatlıyordu. Ülkenin kuş uçmaz kervan geçmez bir köşesinde, çöl kenarındaki artık hiç bir işe yaramayan kalesinde, askerlerin nasıl da gündelik rutine alıştığı, bir hayatın hiçlik içinde nasıl geçebildiği, rutini ha bugün ha yarın kırarım derken yılların geçtiği ve insanların yaşlandığı, öyle ki bir saldırı olursa diye kaleyi terkedemeyişleri ve üstelik tek hayat emellerinin ölmeden önce bir savaşa katılmak, hatta orda can vermek olan insanlar. Gerçekten o dönemde ev benim için aynı tatar çölündeki o kaleye dönmüştü ve gitgide beni bataklığına çekiyordu. İyi bir silkiniş oldu.

İkincisi de Jose Saramago Körlük.

Bu kitabın konusuna bakmadım. Ne zaman ve ne sebeple hatırlamıyorum Goodreads’te okumak istediklerim kısmına işaretlemişim. Sonra e-book versiyonunu buldum ve okumaya başladım. Resmen çarptı. Kitapta aynı korona gibi bir salgın söz konusu fakat bu salgında insanlar aniden kör oluyorlar. Kör olan bir kişiyle temas eden herkes yarım gün içinde kör oluyor ve hükümet bu durumla nasıl baş edeceğini bilemiyor. Körleri kullanılmayan binalarda kendi hallerine bırakıyorlar, arada uzaktan yemek bırakıyorlar. Körlerden oluşan bu yeni mini toplulukta, insanlar hayatta kalmayı yeniden öğrenmek zorunda. İşte burası çok beyin gıcıklayıcı. Herkesin kör olduğu bir odada, yatak paylaşımı, yemek paylaşımı nasıl olacak (bazı kişiler iki üç porsiyon alabilir), tuvalet ihtiyaçları temizlik nasıl sağlanacak, hiyerarşi nasıl kurulacak (kör bile olsa kabadayılar var)? Tabi halleri içler acısı. Artık tuvalete gitmekten vazgeçmiş kendi pislikleri içinde yaşamak zorunda kalan insanlar, dışardan hiç bir desteğin gelmediği bir durum. Ve bu dünyayı hayal edince korona bundan iyi dedirtecek bir kurgu. 


Her iki kitapta da insan psikolojisi çok iyi ele alınmış, tavsiye ederim.



Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

İletişim