En son ağustos ayında yazmışım. O günden bugüne neler oldu neler, maydanozlu köfteler…
Mart ayında herkes koronadan korkarken, bütün işyerleri bir bir kapanırken, biz yani tekstil sektörü çalışanlarının çoğu cengaver gibi işe gitmeye devam ettik. Sokağa çıkma yasakları döneminde özel izinlerimiz vardı sağlık bakanlığından. Hey gidi hey! Yolda polis çevirince kırmızı naylon dosyayla taşıdığımız izinlerimizi gösterip havalı havalı boş sokakların tadını çıkarıyorduk. Şimdilerde en iyi ihtimalle 78 dakikada gittiğimiz işe, o zamanlar 20 dakikada gitme rekoru kırmışlığımız bile var. Hem de E-5’den!
İlk zamanlar maskelerde tel bile yoktu. O furyada bizim gibi en doğrusunu yapmak için olayı öğrenmeye uğraşan, araştıran, akreditasyon laboratuvarlarından onay almaya çalışan, sağlık bakanlığı havuzuna girmeye uğraşan firmalar değil de, merdiven altı üretim yapan küçük atölyeler vurdu voliyi. Normalde "full ultrasonik" makinelerde el değmeden üretilmesi gereken maskeleri pis koşullarda dikişle yaptılar! Üstelik basit bir dikiş operasyonunu fahiş fiyatlara satan “cahil ama kurnaz” atölye sahipleri, bir ay içinde altlarına son model cipleri çekip sınıf atladı!. Bir dönem” bavul ticareti yapıyoruz” diye Rus pazarına çöp gönderen kurnazlar vardı ya o hesap… Bizim gibi pek çok firma serbest bölgeden bile ihracat izni alamazken bu adamlar, bu pis maskelerin -artık arkalarında nasıl dayıları varsa- Avrupa’ya konteynır konteynır ihracatını yaptı!. Neyse ki olayın ilk şoku atlatıldı ve Avrupa ülkeleri standartları sorgulamaya ve malları geri göndermeye başladı da, bu adamların önü biraz kesildi! Ama ne milyonlar döndü o havuzda, akıllara zarar! Fırsatçılar iş başındaydı anlayacağınız. Birileri ölümle pençeleşirken, birileri de bu sayede cebini dolduruyordu vicdansızca.
Bizim gibi ayakta kalmaya çalışan tekstil firmaları bu gelişmeye umut bağladı. Malzeme ve makineye yatırım yapıp milyon adet üretime başladık. Öyle ya, devlet kuruluşu ile sözleşme yapılmıştı! O dönem hiç unutmuyorum; iç piyasada maske satışı yasaktı, insanlar maske bulamıyordu ama biz ülke olarak İngiltere’ye Amerika’ya oraya buraya medikal malzeme yardımı yapıyorduk! Bu da tarihin tozlu sayfalarında kayıtlara geçecek elbette!
İlk bir iki sevkiyatta Ushaş aracılığı ile üretici firmalara ödeme yapan devlet, aniden karar değiştirdi. Basında cılız bir iki haberle geçiştirilen değişiklik şöyleydi:
Peki ya ihracat müşterisini nereden bulacaktık! Üstelik hibe maliyeti, dünyadaki rekabet gücümüzü de zora sokmuyor muydu! Devlet ihracata izin vermediği dönemde uluslararası piyasalar kendi dengesini çoktan bulmuştu! Portekiz, Bulgaristan, Çin milyon milyon adetleri üretip dünyaya sevk etmeye başlamıştı zaten. Geçmiş olsun! Tekstil firmaları yeni bir darbe yedi böylece.
Peki ya bizim gibi orta ölçekli firmaların Ushaş'a satmak için ürettiği stoklar ne olacaktı? İhracat müşterisi olmayanlar ne yapacaktı? Zararına, maliyet fiyatına kapattı büyük firmalar bu ürünleri. Büyük balık küçük balığı her zamanki gibi yuttu sizin anlayacağınız!
İşte bu dönem sayesinde, kapitalizmin bildiğim ama pek de karşılaşmadığım diğer bir yüzünü daha yakından tanıma olanağı buldum.
Takım elbiseli, bürokratik dille konuşan, "arkam sağlam" diyen adamlar mı dersiniz, Nato’dan 50 milyar adet maske siparişi aldım diyenler mi dersiniz, kimler kimler… Bu aracı adamların durumu inanılır gibi değil! Birini tanıştırıyor, ve o tanıştırdığı adamın aldığı nefesten bile komisyon almaya çalışıyor. Aman Allahım bir görseniz! Bu arada malzeme fiyatları herhalde otuz kat falan artmıştır! Nasıl bir kontrolsüzlük, nasıl bir iğrençlik! Bunun adı tabii ki " SERBEST PİYASA EKONOMİSİ"
Kime ne kazık atıyorsan serbestsin canım kardeşim, hodri meydan!
Sonuç olarak demem o ki, üreten insanlar, işçiler, kobiler bu dönem çok yara aldı. Ama araya girenler, dayısı olanlar, gücü elinde tutanlar, karar verenler öyle kazandı ki! Tarihe "PANDEMİ ZENGİNLERİ" olarak geçecek bunlar! Birileri elbet yazacak bu dönem yaşananları!
Yani "Batı Yakasında Değişen Pek Bİr Şey Yok" demek istedim ama diyemiyorum sevgili dostlar! Öyle değişiyor ki her şey!
Öyle böyle değil...
Yorumlar
Yorum Gönder