Corona-14- Aşı Karnesi ve Salatalık Özlemi

Tam evin köşesini dönmüşlerdi ki, Filiz telaşla kocasına sordu:

“- Aşı karnesini aldın mı Recai?”

“- Sen almayacak mıydın?”

Bu devirde aşı karnesiz sokağa çıkmak demek, geceyi karantina köyünde korku içinde geçirmek demekti. Hem de böylesi özel bir günde! Nasıl bir heyecansa artık, nasıl unuttularsa! Mecburen adımlarını geri çevirdiler. Maskenin altında nefes nefese kalmıştı Filiz. Recai ise sakin kalmaya çalışıyordu. Zaten aklı fikri bu işi nasıl başaracaklarındaydı! Ya işler ters giderse! Ya PSP’lerin sözüm ona -dezenfektan- fışkırtan silahlarından korunamazlarsa! (PSP: Pandemi  Sivil Polisi)  Çok şükür bu güne kadar hiç PSP’lerle muhatap olmamışlardı ama mahalleden Giray’ın durumu da dillerden düşmüyordu. Hani beş yüz metre sınırını ihlal ettiği için dezenfektan sıkmışlar da sonrasında Giray iyice boş boş bakmaya başlamış ya!  Şehir efsanesi olmuştu bu olay.

“-Amaaan ne olacaksa olsun artık Filiz ya, içim bunaldı!”

“-Tamam Recai sen sakin ol. Bak gör planımız tıkır tıkır işleyecek, PSP’leri atlatıp o pazara da gideceğiz, özlemini çektiğin taze salatalıkları da alacağız sen hiç merak etme. Benim kalbim temizdir, bir sorun çıkacak olsa içime doğardı.”

Birbirlerine daha bir sokuldular. Evet artık ne olacaksa olsundu!

 Aşağı mahalledeki pazara yıllardır adım atmamışlardı. Kendi mahallelerinde kurulan pazarda ise sadece beş çeşit ürün satılıyordu.

Soğan, patates, yeşil biber, domates ve pırasa!

İstedikleri şey ise sadece taze bir salatalık yiyebilmekti! Hepsi bu! Beş senedir kokusunu özledikleri salatalığı bir kerecik olsun ısırsalar yetecekti Recai ve Filiz’e.


Eskiden ne güzeldi diye düşündü Filiz. İnsan, parası yetmese de her pazara gidebilir, her mağazaya girebilirdi. Şimdilerde ise dijital SIT kodu (SIT: Sağlık İçin Takip) yetmezmiş gibi bir de eskilerin pasaportlarını andıran kocaman, kırmızı kapaklı AŞI karneleri vardı. Herkesin yaşam standardı, olduğu aşı cinsine göre belirleniyordu. Piramit gibi yani. En alttakiler “su aşısı” olanlardı. Aşı görünümlü bildiğiniz tuzlu su! Bunlar sadece su, ekmek ve patatesle besleniyor, en ağır işlerde çalışıyordu. Diğer aşıları olanlarla karşılaşmaları yasaktı. En üstte ise “ay tozu aşısı”olanlar vardı. En elit, en zengin, en ünlü, en sağlıklı, en bi öz bi en kimselerdi bunlar. Şarkıcılar, inşaatçılar, futbolcular, pek tabii ki siyasetçiler falanlar filanlar yani. Filiz ve Recai'nin SIT sınıfı ise alttan dördüncü  sıradaydı. Kısmen de olsa şanslı azınlıktan sayılırlardı! Mahallelerinde kurulan pazara girebiliyor, iki tane tv kanalı izleyebiliyor, fabrikadaki işlerine devam edebiliyorlardı.  Ama işte sorun şu ki, gidebildikleri pazarda salatalık satılmıyordu!. Ah keşke bir de salatalık yiyebilselerdi!

Evden karnelerini aldılar. Karnenin sahtesini yapmaya gerek duymamışlardı. Çünkü Recai yıllardır Dark Web’de araştırma yapıyordu. Nihayet SKP kalkanını edinebilmiş ve  cep telefonlarına yüklemişti. (SKP: SİT Kodu Parçalayıcı ) Bu kalkan olduğu sürece dijital polise takılmazlar ve böylece kimse de aşı karnesini sormazdı.

O gün çok özel bir gündü. Beş senelik mücadele artık sona eriyordu. Nihayet salatalık yiyebileceklerdi. 

 Ve nitekim başardılar da! Hiç bir engele takılmadan beş yüz metre sınırını sağ salim aştılar. Çok garip bir duyguydu bu. Eski normal günlerdeki gibi, zafer bayramı gibi, özgürlüğe uçan kuşlar gibi...

Heyecanla karısının elini sıktı Recai:

“-Bak Filiz, pazarın kırmızı tenteleri göründü !”

“-Evet Recai, burnuma salatalığın o baş döndürücü kokusu gelmeye başladı bile!”

Koşarcasına daldılar pazara. Karşılarına çıkan ilk salatalık tezgahında aldılar soluğu. Attılar bir yüzlük tezgahtaki para kutusuna. Sonra da yıkamaya bile gerek duymadan ısırmaya başladılar salatalıkları. Çevredekilerin şaşkın bakışları altında yediler, yediler, yediler, yediler… O dakikada ne virüs vardı düşündükleri, ne SİT kodu, ne de PSP polisleri…        

Ve bu kahramanlık hikayesi yayıldı kısa sürede bütün ülkeye.

Ve cesaret, bulaşıcıydı…

Virüs mü, onu hiç sormayın...

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

İletişim