Hak edilmemiş adaletsiz kazanımlar başarı mıdır?..

Ülkemin şehirleri ve hemşerilerinin hepsi benim için aynı değerde…

Ama…

Politikacı ve yandaşlarının kimi şehirlerimizi kayırmalarını kabul edemiyorum…

Bu yıl futbol sezonu başlamadan önce:

2021-2022 sezonunda Trabzonspor’un şampiyon olacağını…

Çünkü öyle planlandığını sezdiğimi söylemiştim…

Trabzonlulardan daha çok üç büyüklerin taraftarları kızmıştı

14. haftada bakıyorum:

Trabzonlu taraftarlar ve yöneticiler hariç hemen herkes:

Benimle aynı görüşte…

Geçen hafta Gaziantepspor maçından sonra Erol Bulut’un ve kulüp başkanının açıklamalarını hatırlıyor musunuz?..

Geleyim bu haftaya…

Bu satırları yazdığım sırada Karagümrük – Trabzonspor maçı oynanmamıştı…

Sonucu bilmiyordum…

Zaten sonuç üzerinden de yazmayacağım…

Ancak lütfen akıl ve vicdan

Trabzonspor’un hafta içi maçı yoktu…

Beşiktaş çarşamba…

Galatasaray ise perşembe gecesi:

Avrupa kupası maçları oynadılar…

Ama be canlarım…

Çarşamba gecesi maç oynayan Beşiktaş cumartesi gecesi sahaya çıkarken…

Perşembe gecesi maç oynayan Galatasaray:

Pazar gecesi sahaya çıkacakken…

Bütün hafta dinlenmiş Trabzonspor’a…

Cuma gecesi değil…

Cumartesi de değil…

Pazar günü maç vermek:

Hangi vicdana sığar?..

Canlarım:

Hak edilmemiş…

Adaletsiz kazanımlar…

Başarı değildir…

TFF ve talimatçıları:

Trabzonspor kulübünün hak edebileceği başarılara gölge düşürüyor…

Unutmayınız…

Bursaspoar…

Başakşehir ve Beşiktaş’ın şampiyon olduğu sezonları da:

Daha maçlar başlamadan önce doğru tahmin ettiğimi:

Lütfen hatırlayınız…

Ve bir de:

Bu üç takımın hak etmedikleri şampiyonluk sonrası ne hallere düştüklerini:

Aman ha unutmayınız…

Başka sorum yok…

Orhan Gencebay:

“Türkiye, faiz veren bir ülke durumuna sokuldu, art niyetli yabancılar bizi soydular, sömürdüler.”

Orhan Bey!..

Bu dediğiniz:

20 yıl öncesine kadar mıydı?..

Yoksa:

Son 20 yıldır mı?

Ve lütfen doğru cevap verin:

Bankadaki mevduatınız döviz mi?..

Türk lirası mı?..

Birikimleriniz döviz ise:

Siz de mi dış güçlerdensiniz?..

Başka sorum yok…

Erkeklerden daha hoyrat…

MÖ birinci yüz yılda Roma’da yaşadı…

Devlet insanı, edebiyatçı, filozoftu…

Atina’da felsefe eğitimi alan oğlu Minor’a yazdığı mektupları…

Üç kitapta topladı…

“De Officiis” adıyla yayımladı…

Adı:

Marcus Tullius Cicero idi…

Birinci kitapta:

Neyin şerefli, neyin şerefsiz olduğunu anlattı…

İkinci kitapta:

Neyin avantajlı neyin dezavantajlı olduğunu öğretti…

Üçüncü kitapta:

Şerefli olmakla, özel çıkar çatışması durumunda:

Ne yapılması?..

Ne yapılmaması gerektiğini söyledi…

Ve adalet için bakın ne dedi:

“Ey adalet!.. Tüm erdemlerin hanımefendisi ve kraliçesi olan adalet…”.

Neden “kral” değil de “kraliçe…”?

Çünkü…

Krallar erkekti…

Ve:

Hoyrattı…

Kabaydı…

Acımasızdı…

Nezaketten de zarafetten de yoksundu…

Güçlü olmayı…

Her türlü haksızlığı yapabilme hakkı olarak görüyordu…

Kraliçe ise kadındı…

Naifti…

Zarifti…

Vicdanlıydı…

Ana yüreğine sahipti…

Gücü haksızlık yapmak için değil…

Hakkı korumak için kullanıyordu…

2000 yıldan fazla zaman geçti üzerinden…

Türkiye’de “kadın” halen ikinci

Hatta çoğu yerde:

Üçüncü sınıf “canlı…”.

“Kadın” olduğu için peşinden gidilen politik liderler ise…

Ve ne yazık ki…

Erkek liderlerden daha hoyrat…

Daha kaba…

Daha vicdansız…

Daha acımasız…

Yoksulu kıskanan zengin…

Adamın biri canhıraş bağırıyor:

“Paralarımı çaldılar…”.

Polis soruyor:

“Kim çaldı? Ne zaman çaldı?

Nasıl çaldı? Paraların neredeydi?..”.

Adam susuyor…

Cevap vermiyor…

Siz…

Bu adamın parası olduğuna

Ve…

Çalındığına inanır mısınız?.. 

Bu örneği neden verdiğime gelince…

O halde lütfen…

Muktedirin ekonomik felâket için uydurduğu bahaneyi okuyun:

“Çok büyük bir oyunla karşı karşıyayız, ‘faizi indirirseniz sizi dolarla vurur, çökertiriz’ diyorlar”.

Ben böyle bir tehdit duymadım

Ama…

Deyin ki:

“Diyorlar…”.

İyi de…

O zaman da…

Bunu diyenlerin kimler olduğunu…

Neden dediklerini; açıklamaları gerekmez mi?..

Sakın:

“Kıskanıyorlar” demesinler…

Zengin, yoksulun neyini kıskanacak Allah aşkına…

İnsana hayatı zehreden duygu:

Epikür, ölümden korkmanın ne kadar anlamsız olduğunu ifade edebilmek için:

“Ben varsam ölüm yok, ölüm geldiğinde ise ben yokum” demişti…

Akıl vermek gibi olmasın ama…

Deneyimlerime dayanarak diyorum ki:

Sadece ölümden değil…

Henüz gerçekleşmemiş hiçbir şeyden korkmayın

Hatta…

Gerçekleşmiş olandan da korkmayın…

Korku:

Yenilginin en temel sebeplerinden biridir…

“Saldırın” da demiyorum…

Zira…

Ancak:

Aptallar saldırır…

Bekleyin…

Hesap edin…

Harekete geçmenin sonuçlarını doğru tahmin etmeye çalışın…

Ve…

Korkusuzca bekleyin…

Bu arada öncelikleriniz varsa…

Elbette ertelemeyin…

Ertelenen gün gelmeyebilir…

Oysa…

Ve korkmadan…

Anı yaşarsanız:

Pişman olmazsınız…

Biliniz ve inanınız ki:

İnsana hayatı zehreden duygu:

Pişmanlıklarıdır…

Hakikat, adalet, metanet, edep…

Yine Cicero’ya göre:

Erdemin dört kurucu parçası vardır…

Bunlar:

Hakikat…

Adalet…

Metanet…

Ve…

Edeptir…

Gerçekler yerine işlerine geleni…

Yani…

Gerçek dışı olanları anlatan…

Adalet yerine nefretini ya da merhametini kullanan…

Bencil hesapları, kişisel çıkarları karşısında:

Metanetini koruyamayıp…

İhtiraslarına yenilen…

Ve…

Amacına ulaşabilmek için her türlü aracı meşru gören…

Edep yoksunu…

Hukuk ahlâkını dışlayan siyasi iktidarlar…

Erdemsiz (Faziletsiz) oldukları için…

Yönettikleri ülkelerin hem başları belâdan çıkmaz

Hem de:

Yoksulluk kahredici bir sonuç haline gelir…

Yağmalama erdemsizliği…

“Erdem” mi “fayda” mı?..

“Fayda” derken…

Kişisel çıkarları tatmin eden faydadan söz ediyorum elbette…

Tabii ki doğru cevap:

“Erdem” olmalı…

Zira…

Hiçbir şey:

Erdem kadar yararlı veya kârlı olamaz…

Olmamalıdır…

Az gelişmiş ülkelerin en temel sorunlarından biri:

Siyasetçinin erdemsizliğidir…

Yani:

Bencil hesapların…

Kişisel yarar ve imkânların: Toplum yararının üzerinde tutulmasıdır…

Yani…

Ülke kaynaklarının çalınması…

Yağmalanmasıdır…

Hangisi daha erdemli?..

“Dinlerin en güzeli” olarak tanımlanan İslâm dinini öğretmek için eğitilmiş…

Ülkenin cumhurbaşkanına baş danışman olarak atanmış ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman’ın şu cümlesi erdemli olabilir mi:

“Hükümete zarar verecekse doğruları söylemek caiz değildir…”.

Ne dersiniz?..

2000 küsur yıl önce

Henüz Hıristiyanlığın bile olmadığı dönemde yaşamış…

Marcus Tullius Cicero mu daha erdemli?..

Yoksa…

Halen yaşamakta olan:

Hayrettin Karaman mı?..



Alıntı Haberin Kaynağı Korkusuz Gazetesi https://ift.tt/2ZvhrkK

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

İletişim